Daha iyi hizmet vermek için bu websitesinde çerezler kullanıyoruz.

İçeriği ve reklamları kişiselleştirmek, sosyal medya özellikleri sunmak ve trafiği analiz etmek için çerezler kullanıyoruz. Sitemizi kullanımınızla ilgili bilgileri ayrıca sosyal medya, reklamcılık ve analiz iş ortaklarımızla paylaşabiliriz. İş ortaklarımız, bu bilgileri kendilerine sağladığınız veya hizmetlerini kullanırken topladıkları diğer bilgilerle birleştirebilir.

Çerez nedir?

Çerezler, web-sitelerinin, kullanıcıların deneyimlerini daha verimli hale getirmek amacıyla kullandığı küçük metin dosyalarıdır. Yasalara göre, bu sitenin işletilmesi için kesinlikle gerekli olan çerezleri cihazınıza yerleştirebiliyoruz. Diğer çerez türleri için sizden izin almamız gerekiyor. Bu site farklı çerez türleri kullanmaktadır. Bazı çerezler, sayfalarımızda yer alan üçüncü şahıs hizmetleri tarafından yerleştirilir. İzniniz şu alanlar için geçerlidir: web.tv

Avrupa'ya Türk Göçü

0 izlenme
Kategori Belgesel
Eklenme Tarihi
DilTürkçe
Açıklama
Avrupa'ya Türk Göçü:

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hızlı bir kalkınma sürecine giren Batı Avrupa ülkeleri, kendi işgücü arzlarındaki eksiklikleri, göreli olarak daha az gelişmiş olarak güneydeki komşu ülkelerden karşılamaya çalıştılar. Bu istek, Türkiye'ye biraz daha geç olarak, 60'lı yılların başlarında yöneltilmiştir. Batı Avrupa'ya Türk göçü, Almanya ile 1961 yılında yapılan anlaşma ile başlar. Bunu, Avusturya, Belçika ve Hollanda ile 1964'te, Fransa ile 1965'te, ve İsviçre ile 1967'de yapılan benzer anlaşmalar izlemiştir.

Bunun yanı sıra Türkiye ilk beş yıllık kalkınma planını 1962'de yürürlüğe koymuştur. Bu plan gereğince nüfus artışını frenleyecek önlemlerle birlikte "artan işgücü ihracatı" bir plan hedefi olarak kabul edildi.

1966-67 yıllarında Türklerin yoğun olarak çalıştığı Alman otomobil sektörünün krize girmesiyle beraber 70.000 kadar Türk işçisi işten çıkarılmış ve bunun üzerine işyerlerini kaybeden işçiler Hollanda, Belçika, Danimarka gibi komşu ülkelerde iş bulmaya çalışmış, bulamayanlar da hemşehrilerinin yanında bir süre barınmışlardır.

Türk dış göç süreci ikili anlaşmalar yapılmadan önce bireysel düzeyde ve kurumlar arası isme davet biçimine dayalı olarak gerçekleşmiştir. Emeğin yoğun olduğu çevre bölgelerden sermayenin başat olduğu merkez bölgelere yönelik gerçekleşen bu süreç, zamanla beklenmedik sosyal, ekonomik, kültürel ve politik boyutlar kazanarak güncelliğini hiç yitirmeyen uluslar arası işgücü göçünün ilk aşamasını oluşturmuştur.

Göçün 70'li yılların ortalarına kadar süren ilk yıllarında, göçmenlerin çoğunluğunu sağlık kontrollerinden başarıyla geçen, fizik bakımından sağlam erkekler oluşturmaktaydı. Bu akım, AET ile Türkiye arasında imzalanan Ortaklık Antlaşması ile 1963'ten sonra hız kazandı. Bundan sonra gelen hükümetlerde göçü desteklediler. İşçilerin göçünün teşvik edilmesi başından beri Türk devletlerinin resmi politikası olarak yürütülmektedir. Batı Avrupa ülkelerinin, petrol ambargosunun getirdiği ekonomik kriz nedeniyle özellikle 1973'ten sonra Türkiye'den işçi alımını durdurmaları üzerine Türk göçmenlerinin yapısında önemli değişiklikler olmuştur. Mart 1974 başlarında ilk olarak o zamanki Federal Almanya Cumhuriyeti'nde yürürlüğe giren Aile Birleşimi Yasası Türk göçmen işçilerine aile üyelerini kendi buldukları ülkelere getirmelerine olanak sağlayan bir durum yarattı. O günden beri aile birleştirme süreci Avrupa ülkelerine yasal göçün başlıca kanalı durumuna gelmiş ve bugün de devam eden evlenme, yasa dışı göç ve siyasi amaçlı sığınma başvuruları ile birlikte süregelmiştir.




30 Ekim 1961 tarihinde Almanya ile ikili anlaşmaya dayalı olarak devlet eliyle başlatılan Türk dış göç süreci Almanya'nın 30 Kasım 1973 tarihinde Türkiye'den iş göçü alımını durdurmasıyla birlikte yasal olarak sona erdirilmiştir. Ancak söz konusu göç hareketinin belirli dönemlerde alınan bütün önlemlere karşın, küresel dinamiklerle ilintili ve sistemli bir göç tarzında süregeldiği bilinen bir gerçektir.

Batı Avrupa'ya yapılan göçler 1970'lerin başlarında durma noktasına gelmiş olmasına rağmen göçler, 80'li yılların ortalarına kadar Orta Doğu, Arap ve Körfez ülkelerine yönelmiştir. Ancak bu bölgelerde ve bölge ülkeleri arasında birbiri ardına ortaya çıkan siyasi anlaşmazlıklar bu akımı yavaşlatmış hatta yönünü tersine çevirmiştir.
1990'larda Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri, Türk göçmenler için yeni bir hedef alanı oluşturmuştur. Bu dönemde göç trendi genelde BDT ülkelerine doğrudur. Bu göç eğilimini eski yıllardakinden ayıran özellik, bu göçlerin daha çok proje temeline dayanmaları ve inşaat işlerinde çalışan nitelikli ve en azından yarı nitelikli işgücünü oluşturmasıdır.

Türk göç dalgasının Avrupa ülkelerinden ilk olarak 70'lerin ortalarından Orta Doğu ve Körfez ülkelerine, 90'ların başlarında da BDT'ye yönelmesi, Avrupa ülkelerinin Türk göçü için kaçınılmaz bir hedef olmadığını göstermesi bakımından önemlidir.

Kısacası 50'li yıllarda bireysel çabalarla başlayan Türk dış göç hareketi, ülkelerin uyguladığı göç politikalarının, dünya çapında yaşanan ekonomik krizlerin ve güvenlik ihtiyacının da etkisiyle günümüze kadar inişli çıkışlı dalgalanmalarla devamlılığını sürdürmüştür. Dünyadaki bu havadan Türk göçmenlerinin tutumları da farklı şekilde etkilenmiştir.